Erdoğan: Anayasa Mahkemesi’ni öven arkadaşlar hata yapıyor
DUVAR– Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Özbekistan dönüşünde gazetecilere gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Erdoğan, “Ekonomik İşbirliği Teşkilatı 16. Zirvesine katılmak üzere Taşkent ziyaretimizi tamamladık. Başarılı konaklama için başta değerli kardeşim Özbekistan Cumhurbaşkanı Sayın Mirziyoyev olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.” gerek bana gerekse heyetime gösterilen iyi karşılamanın yanı sıra tepeyi de sağladılar.1992 yılında İran ve Pakistan ile birlikte örgütümüzü kurduk.Zamanla Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Afganistan da katıldı. 8 milyon kilometrekare alana yayılan Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, yarım milyara yakın nüfusu kapsıyor, teşkilatımız aynı, aynı zamanda ortak değerlerimizi, köklü tarihimizi, ebedi kardeşliğimizi de temsil ediyor. 16. Zirveyle birlikte önümüzdeki iki yıl için dönem başkanlığı Türkmenistan’dan Özbekistan’a geçti.Zirve kapsamında bölge içi ticaretin geliştirilmesi, tedarik zincirlerini etkileyen sorunların ortadan kaldırılması, bölgenin enerji kaynaklarının geliştirilmesi, Ülkelerimiz arasındaki ulaşım olanaklarının verimli kullanılması ve güçlendirilmesi gibi birçok konuyu ele aldık. Yürütülen mevcut projelerin durumunu da istişare ettik. Ekonomik İşbirliği Örgütü Ticaret Anlaşmasını derhal yürürlüğe koymamız gerektiğinin altını çizdim. İstanbul’da sahibi olduğumuz Ekobank’ın kurumsal ve mali kapasitesinin arttırılması gerektiğini belirttik. Organizasyon içerisinde turizm işbirliklerinin güçlendirilmesi de gündemimizdeki bir diğer konuydu. Turizm bakanlarımız geçtiğimiz ay yaptıkları toplantıda Erzurum’un Ekonomik İşbirliği Teşkilatı 2025 Turizm Başkenti seçilmesine karar verdiler. Bu kararın örgüte üye ülkeler arasındaki insani bağların güçlendirilmesine vesile olacağına inanıyorum. Zirve sırasında karşılıklı yatırımların ve pazar payının artırılmasına da vurgu yaptık. Ticaretin gelişmesi açısından çok taraflı ulaşım koridorlarının desteklenmesinin önemine dikkat çektim. Bu bağlamda doğu-batı merkez koridorunun pazar geçişli olması ve bu hattın geliştirilmesinin önemine de değindim.
Zirvede ele aldığımız konular arasında yakın coğrafyamızda yaşanan krizler de vardı. Başta Gazze olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarında yaşanan insanlık trajedisini gündeme taşıdık. Türkiye’nin bu süreçte attığı adımları, yaptığı yardımları, ilk günden bu yana yaptığı diplomatik çalışmaları, kalıcı bir barajın kurulması için yapılması gereken öncelikli konuları dile getirdik. Zirve vesilesiyle katılımcı ülkelerin liderleriyle de görüşmeler yaptık. Bu kapsamda Özbekistan Cumhurbaşkanı Sayın Şevket Mirziyoyev, İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın İbrahim Reisi ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar ile ikili görüşmelerde bulunduk. “Ziyaretimin Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’na üye ülkelerle bağlarımızı güçlendireceğini, kardeşliğimizi güçlendireceğini umuyor, alacağımız kararların hayırlı olmasını diliyorum” dedi.
Erdoğan’ın kendisine yöneltilen sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
Gazze sorunu konusunda ilk günden bu yana çok kararlı bir duruş sergilediniz. Sorunu sahiplendiniz ve dünya platformuna taşınmasında öncülük yaptınız. Siz bu yola çıktığınızda diğer başkanların sessiz kaldığını, adım atmadıklarını gördük. Kararlı duruşunuz sonucunda sessiz liderlerin de bu sorunun çözümünde yanınızda olduğunu gördük. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in bile daha önce görmediğimiz bir cesaret örneğini gösterdiğini gördük. Liderliğinizde atılan adımlar bu süreçte nereye varacak? Bu noktada yangının söndürülmesi açısından olumlu bir gelişme mi olacak, yoksa herkesin korktuğu yangının yayılması sorunu mu yaşanacak?
Eğer İsrail bu zulmü ve barbarlığı sürdürmeye devam ederse, o zaman tüm ülke liderlerinin düşünmesi gereken bir şey var demektir. Biz duruşumuzu başından beri tüm kalbimizle ortaya koyduk ve göstermeye de devam ediyoruz.
İsrail bugün Filistinlileri katletmeye başlamadı. Bu işin bir geçmişi var. Tarihi 1947 yılına kadar uzanıyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 1947 haritası ile bugünkü haritayı karşılaştırarak dünyaya haykırdıysam bunun bir nedeni vardır. Bunu yaptığımda bir şeyi açığa çıkarıyorum. Bu katliamlar 1947’de başladı ve o tarihten bu yana Filistinliler kaç yerde barındı ve kaldı? Bugün kaç taneler? İsrail’in o topraklarda durumu neydi, bugün ne durumda? Bütün bu konulara dikkatle baktığımızda İsrail ve Filistin haritaları arasında bir alışveriş olduğunu görüyoruz. Şu an itibariyle normal baskınların başından itibaren başta ABD olmak üzere tüm Batı İsrail’in arkasındadır. Eğer Guterres gerçekten takdire şayan bir hamle yaptıysa ki ki yaptı, bunun bazı nedenleri var. O da hakikati, hakikati gördü ve görüyor. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri olarak haklının ve adaletin yanındadır. Bu noktada bu konuya dikkat etmemiz gerekiyor. Amerika ve İsrail’in yanında kaç ülke var? Birleşmiş Milletler’de insani ateşkes sağlanması yönündeki oylamaya Amerika’nın yanı sıra 14 ülke katıldı. Ancak 120 ülke onlara karşı dimdik ayaktaydı. 40 veya 41 ülke de çekimser kaldı. Bu cesur ülkeler tüm dünyaya bir açıklama yapıyor. “Ey Amerika, ne kadar büyük olursan ol haklı değilsin, İsrail haklı değil. Buradaki mazlumlar haklıdır. Bunlar gerçek anlamda mazlumların yanında hakkı ve hakikati savunan ülkelerdir.” onlar söylüyor. Burada 120 ülke Birleşmiş Milletler’de tavır ortaya koyuyor. Peki çekimser kalan 40-41 ülke aslında 120 ülkenin yanında mı sayılıyor? İnşallah Riyad Zirvesi’nden sonra ben ve arkadaşlarım tekrar telefon diplomasisine odaklanacağız. BM’de hak ve adaleti savunanların sayısını daha da artırmak için bir çalışma başlatacağız.
Buradaki dileğimiz sadece insani yardım için bir geçiş koridoru olması değil. Ayrıca yaralı Filistinli mazlumların geçişini sağlamak için İsrail üzerindeki baskıyı artırmak. Amacımız tüm bu insanların Gazze’den tıbbi yardım yapabileceğimiz noktalara geçmesini sağlamak. Bunların arasında kanser hastaları, hafif ve ağır yaralılar da var. Bu koridor açılırsa bu yaralılarımızı ve kanser gibi kronik hastalığı olan kardeşlerimizi hastanelerimize götürmeye hazırız. Bunun için hazırlıklarımızı tamamladık. ‘Yaralılara, kronik hastalara verelim’ gibi olumlu sinyaller geliyor. Eğer onları gerçekten hastanelerimize ulaştırabilirsek insani ve İslami misyonumuzu yerine getirmiş olacağız.
Gazze’de ateşkes ve kalıcı barışa yönelik sürecin gerçek anlamda ilerlemesi konusunda umudunuz var mı? Bunun sağlanmasında Türkiye’nin rolü ne olacak?
Umutsuz olmak diye bir şey yoktur. Elbette umudumuz var. Umudumuz olduğu için bu çalışmaları yapıyoruz. Ama şunu unutmamalıyız. 2-2,5 milyon nüfuslu bir Gazze’den bahsediyoruz. Şu anda burada 11 bine yakın çocuk, kadın ve yaşlı Filistinli hayatını kaybetti. Ayrıca 25-30 bin yaralı var. Şu anda o devasa binaların hepsi yıkılmış, moloz haline getirilmiş durumda. Bu molozların altında durum nasıl? Gelen haberler elbette felakettir. Bütün bunlarla birlikte bu enkazlar nasıl kaldırılacak? Bunları kaldırmak mümkün mü? Doğal olarak onların da çok çalışması gerekecek. Bütün bu iş makineleri vb. bunların çalışması zaman alacaktır. Bu konulara ilişkin diplomatik ataklarımızdan olumlu sinyaller alıyor gibiyiz. Temennim bunların gerçekleşmesidir. Bu nedenle Riyad Zirvesini çok önemsiyorum. Toplumların vicdan pusulasının her zaman doğruyu gösterdiğine inanıyoruz. Ateşkesin sağlanması öncelikli hedefimizdir. Bunu başarmak için gerekli tüm adımları atıyor ve denenmesi gereken tüm yöntemleri deniyoruz.
İnsanların ölümlerini durdurmak, korkudan titreyen çocuklara kucak açmak, onların acılarını bir nebze de olsa hafifletmeye çalışmak bizim için nihai sonuç değil, çözümün başlangıç noktası olacaktır. Türkiye olarak konuyla ilgili tüm uluslararası platformları aktif ve çalışır durumda tutmaya çalışıyoruz. Ateşkesin sağlanması için diplomasinin imkanlarını sonuna kadar kullanıyoruz. Muhataplarımıza doğru, adil ve kalıcı çözümün yol haritasını anlatıyor, bu çözümün uygulanabilmesi için uluslararası kamuoyu oluşturmaya çalışıyoruz. Ateşkes sonrası atılacak adımları en ince ayrıntısına kadar planlıyor, sağlam ve sürdürülebilir bir barışın inşasının formüllerini geliştiriyoruz.
Bunun birkaç boyutu var ama genel olarak ABD ile İsrail arasındaki son döneme baktığımızda, özellikle Beyaz Saray’ın “aynı noktada olmadıkları” yönündeki açıklamasını da göz önünde bulundurursak, ortada bir meselenin olduğunu görebiliriz. Gazze’nin işgali, iki halkın Gazze’den ayrılmaması meselesi, üç mesele Gazze’nin idaresi ve dört mesele iki devletli çözüm. Biden ile Netanyahu arasında son dönemde ciddi bir fark olduğunu görüyoruz. Bunun gerçek bir fark olduğunu mu düşünüyorsunuz yoksa sadece taklit mi? Öte yandan Netanyahu’nun tasfiyesine yol açacak bir süreçten bahsediliyor. Mesela buna katılır mısın? ABD iki devletli çözümden bahsederken 1967’nin sonunu kabul ediyor mu? Bütün bunlara rağmen ABD neden nükleer denizaltını bölgemize gönderdi?
Elbette bunlara inanmak mümkün değil. Geçtiğimiz günlerde ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Türkiye’ye geldi ve Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’la bazı görüşmelerde bulundu. Görüşmelerde doğal olarak Dışişleri Bakanımız tarafından kendisine bazı tekliflerimiz iletildi. Neydi o? Mesela şu anda her gün 20-30 kamyon geçiyor. Bu doğal bir insani yardım değildir. Bunun en az 500 tıra çıkarılması yönünde öneride bulunuldu. Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan’ın da bu konuya olumlu yaklaştığı bana iletildi. Umudumuz şu ki, eğer bu 500 kamyon gerçekten işe yararsa bir miktar rahatlama olur. Çünkü burada ilaca, gıdaya, özellikle de suya ciddi anlamda ihtiyaç var. Bütün bunların yanında ambulans konvoyunu da vurduklarını unutmayın. Tüm bunların yanı sıra ambulans sıkıntısının da giderilmesi gerekiyor. Önlemlerimizi aldık, alıyoruz. Bu ambulans sıkıntısını ciddi anlamda gidereceğiz. İlaç, gıda vb. konularda da bazı ülkelerle iş birliği yaparak adımlar atacağız.
Amerika’da siyasetin değişmesi konusuna gelince böyle bir atmosfer var. Sadece orada değil, Batı’nın her yerinde, İngiltere’de, Fransa’da…
Gösterişli açıklamalara ve boş insani gösterilere değil, somut adımlara ihtiyacımız var. “Daha iyi bir yol haritası için çabalıyoruz” diyorlar. BM kararlarından daha iyi bir yol haritası olabilir mi? Ateşkes konusunda samimiyseniz BM kararlarını uygulaması için İsrail’e baskı yapın. Çünkü insanlar ölüyor, anneler bebeklerini kaybediyor, çocuklar ebeveynlerini kaybediyor. Bu kanayan yarayı durdurmak için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Eğer ABD bu duyguyu paylaşmaya başlarsa İsrail’i durdurmak daha da kolaylaşacaktır.
Bahsettiğiniz gibi hafta başında ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken Ankara’ya geldi. Sadece Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’la görüştü. Bu ziyaretinizde memleketiniz Rize’deydiniz. Hatta yanılmıyorsam sizin uçağınız Rize’den Ankara’ya Blinken’in uçağı Türkiye havalimanından ayrılırken geldi. Blinken’e verilen resepsiyon ve Dışişleri Bakanı Fidan’ın kendisine yaklaşımı çok konuşuldu. Görüşmelerde Amerika’ya hem sembolik hem de diplomatik olarak ne tür bildirimler yapıldı?
Dışişleri Bakanlığımız diplomasinin gereklerini ve protokol kurallarını çok iyi biliyor ve uyguluyor. Bakanlığımız, temsil ettiği makama yakışır bir şekilde misafirine yaklaştı. ABD neden dünyanın her yerinde protesto ediliyor? Çünkü İsrail’in Gazze’de yaptığı katliama destek vermek ABD’yi yankıların hedefi haline getirdi. 3 günde 1,5 milyon kişi İstanbul Yenikapı’ya gelip orada toplanırsa bu bir anlam taşır. Bir başka deyişle “sesimize kulak verin. “Sesimizi dünyaya haykırın.” onlar söylüyor. ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in en büyük hatası başlangıçta oldu. İsrail’e gittiğinizde “Ben buraya ABD Dışişleri Bakanı olmanın yanı sıra bir Yahudi olarak da geldim.” Eğer öyle derseniz bunun da bir karşılığı olacaktır. Bu ne anlama gelir? Bunun cevabı ise Yenikapı’da bir anda 1.5 milyon kişinin toplanması oldu. Türkiye’nin farklı yerlerinde bu tür pek çok topluluğun bir araya gelmesidir. İngiltere, Fransa ve Amerika’da on binlerce kişi Beyaz Saray önünde toplandı. Bunlar işaret fişekleri. Türkiye olarak bu konudaki düşüncelerimizi ve çözüm formüllerimizi herkesle paylaşıyoruz. Artık bu sorunun ortadan kaldırılmasını istiyoruz. Diplomasinin tüm imkanlarını kullanarak insan odaklı yaklaşımımızın sahaya yansımasını sağlamaya çalışıyoruz. İnsan hakları ve uluslararası hukuk, bu kirli savaşın bir an önce durdurulmasını emrediyor. Hiç kimse kendisini uluslararası hukukun dışında konumlandırmamalı, böyle bir pervasızlık sergilendiğinde herkesin buna karşı tavır alması gerekir. Ne yazık ki bahsettiğim pervasızlığın odağında İsrail var.
İsrail sorunu çözülmediği sürece ne bölgemizde ne de dünyada tam bir barış ve uluslararası hukuk düzeni olamaz.
Sayın Başkan, sizin de söylediğiniz gibi dünyanın her yerinde İsrail karşıtı halk gösterileri var. Dediğiniz gibi bu gösteriler sonucunda hem Amerika’nın hem de Batılı devletlerin tutumunda bir değişiklik oluyor. Günün sonunda Netanyahu sorumlu tutulacak ve bugüne kadar yaşanan katliamların üstü kapatılacak mı? Yoksa bu kadar büyük bir tepkinin yaşandığı bir dönemde iki devletli çözüm konusunda bir adım daha atılabilir mi?
Dolayısıyla şunu çok net söylemem gerekiyor. Kanaatimce bu konu üzerinde çok fazla durmak doğru olmayabilir. Ancak Netanyahu’nun bugünü yarından daha iyi. Şu anda İsrail halkının yüzde 60-70’i Netanyahu’ya karşı. Rehineler meselesine gelince, Hamas’ın sivilleri rehin tutmakla hiçbir ilgisi yok. Tam tersine olması gereken Filistinlilerin İsrail’in elinden serbest bırakılmasıdır. Şimdi biz Türkiye olarak buraya müdahale edeceksek İsrail’in yapması gereken Filistinlileri bir an önce serbest bırakmak, bir yandan da Hamas’ın elindeki İsraillileri bir an önce serbest bırakmaktır. Ama burada iki şey var. Askerler var. Siviller var. Esasında Hamas’ın sivilleri bırakmama kararlılığı yok, ‘biz bırakacağız’ diyorlar. Tabii orada askerler de var. Bu askerler arasında yüksek rütbeli subaylar da var. Ancak İsrail’in 5, 10 ve 15 yaşındaki çocukları rehin alma konusundaki vicdansız tutumu da ortadadır. Olumlu adımlar atıldığı takdirde her türlü riski alarak bu konunun çözümüne katkı sağlamaya çalışacağız. İsrail, Batı Şeria’da son bir ayda 2 bine yakın kişiyi tutukladı. Ondan önce cezaevlerinde tutuklu bulunan kadın ve çocukların da aralarında bulunduğu 10 bin civarında insan vardı. Hamas, İsrail’in Batı Şeria ve Gazze’de gözaltına aldığı Filistinlilerin, özellikle de kadın ve çocukların serbest bırakılmasını istiyor.
Siz de buna çok önem verdiğinizi söylediniz. Bildiğiniz gibi bu hafta sonu İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi Riyad’da yapılacak. O tepede Türkiye’nin gündeminde neler olacak?
Şu anda tam olarak ne hakkında konuştuğumuzu konuşacağız. Ancak bu zirvenin ana konusu İsrail ile Filistin arasındaki bu savaş olacak. Konunun tüm ayrıntılarını görüşmek ve insani ateşkesin bir an önce sağlanması için müzakereleri gerçekleştirmek üzere orada bir araya geleceğiz. “Katılımcı ülkelerin her biri ne yapabilir?” sorusuna odaklanacağız. Körfez ülkeleri ne yapabilir? Körfez ülkeleri dışındakiler ne yapabilir? Hepimizin, Malezya’nın, Endonezya’nın, Pakistan’ın, Türkiye’nin orada neler yapabileceğini detaylı olarak tartışacağız. Biz konuştukça o masaya birçok şey dökülecek.
Bu nedenle Riyad’daki toplantıyı çok önemsiyorum. İslam ülkelerinin Filistin Davası konusundaki hassasiyeti biliniyor ve ateşkesin ve kalıcı barışın sağlanması için yapabileceğimiz çok şey var. Adımlarımızı sağlam, aktif ve barışa hizmet edecek şekilde atmalıyız. Stratejisiz ve iyi planlanmamış adımlar öncelikle Filistin Davasına zarar verecektir. Bu nedenle katliamlara tepkimizi göstereceğiz ve barışa hangi alanların açılabileceği konusunu konuşacağız. Kardeşlerimizle tüm tekliflerimizi paylaşacak ortak aklın oluşması için çaba göstereceğiz. Orada alınan kararların sürecin devamı açısından çok kıymetli olacağını düşünüyorum. Bölge ülkeleri ve İslam dünyasının temsil edildiği bu zirvede alınacak kararların İsrail zulmünün durdurulması yönünde büyük bir adım olacağına inanıyorum. Biz bu bölgenin insanıyız, bu bölgeye dışarıdan gelenler gibi fevri ve popülist politikalar ortaya koyamayız. Buradaki her acı canımızı acıtıyor.
Buradaki her istikrarsızlık bizi etkiliyor. Birlik içinde çözüm vardır ve o yolları da Riyad’da konuşacağız. Önceliğimiz ve üzüntümüz barıştır.
Bildiğiniz gibi ana muhalefet partisi CHP’de geçen hafta bir lider değişikliği yaşandı. Yaklaşan yerel seçimler bağlamında bu konudaki niyetinizi öğrenebilir miyiz?
Ne demiştik? Sayın Kemal Bey dedik. Söylediklerimizi söyledik mi? Oldu. Eğer bunu ilk söylediğimizde yapsaydı bu kadar olumsuz olmazdı. Ama o zamanlar durum çok farklıydı. Aralarında hiçbir fark yoktur. Bunu zaten söyledim. Ne dedim? Birini al ve diğerine vur. Birisi Demirtaş’a selam gönderiyor. Birisi Kavala’ya selam gönderiyor. Aynı şekilde diğeri de onlara selam verir. Şimdi hala Demirtaş’a selam verirsem güçlenirim havasındalar. Kavala’ya selam gönderirsem güçleneceğimi sanıyorlar. Peki, güçlenemezsin. Sen de kaybedeceksin. Diğeri de kaybedecek. Eğer bu parti Atatürk’ün partisi ise, milli ve yerli olmayan hiç kimse Atatürk’ün partisinde kalamaz, kalamayacaktır. 31 Mart artık bunun tartısı olacaktır ve inşallah başta İstanbul ve Ankara olmak üzere Cumhur İttifakı gereğini yapacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi kimi atarsa atsın değişmez, değişemez.
Sorum ekonomiyle ilgili olacak. Enflasyonla mücadeleye hız kesmeden devam etmenizi yakından takip ediyoruz. Emeklilere yönelik asgari ücretlerdeki artışla ilgili bir açıklamanız var mı?
Küresel gündemi de meşgul eden enflasyon sorunuyla mücadele etmekte kararlıyız.
Enflasyonun belini kırdık, önümüzdeki dönemde de etkilerini sileceğiz. Çalışanlarımızı, emeklilerimizi enflasyona maruz bırakmayacağımızı her zaman söyledik ve çok şükür sözümüzü tuttuk. Asgari fiyatı cumhuriyet tarihinde benzeri görülmemiş bir oranda artırdık. Emeklilerimizin maaşlarını artırdık, onları daha rahat ettirecek çözümler geliştirdik, çok yakında hayata geçireceğiz. Bildiğiniz gibi bu ay emeklilerimizi kısa vadede rahatlatacak 5 bin liralık ikramiye ödemesi yapmayı planladık. Aldığımız önlemler ve yapacağımız ödemelerle emeklilerimizin ve çalışanlarımızın yanında olduk, bundan sonra da olmaya devam edeceğiz. Bildiğiniz gibi taban fiyat meselesinin kendine has bir takvimi var. Orta düzeydeki artışla işçilerimizi rahatlattık, şimdi de personel ile patronları bir araya getirerek en makul çözümü bulacağımıza inanıyorum.
Biz Özbekistan’dayken Türkiye’de de bir tartışma yaşanıyor Sayın Cumhurbaşkanım. Anayasa Mahkemesi ve Yüksek Mahkeme aracılığıyla. Eminim siz de takip etmişsinizdir. Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay hakkındaki ihlal kararına rağmen Yargıtay 3. Dairesi’nin aldığı karar, iki yüksek mahkemeyi ilk kez bu kadar sert bir şekilde karşı karşıya getirdi. Yargıtay da Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmaması gerektiğini ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin suçla itham edilmesi gerektiğini açıkladı. Bu karara ve yüksek mahkemeler arasında yaşanan gerginliğe ilişkin görüşlerinizi merak ediyoruz. Ayrıca küçük bir hatırlatma yapmak istiyorum. Belki tam olarak takip etmediniz. Farklı yorumlar da vardı. Bunu söyleyenler oldu. Anayasa Mahkemesi’nin Anayasa’nın açık hükümlerini, ceza kanunlarını ve yargı kararlarını görmezden geldiğini, Anayasa Mahkemesi’nin yargısal aktivizm yaptığını söyleyenler oldu. MHP’den açıklamalar geldi. Anayasa Mahkemesi’nin yasama organının yerine geçemeyeceğini, suç politikasının belirlenmesinde mevzuatın Meclis’in takdirinde olduğunu belirttiler. Muhalefet de bunun bir darbe girişimi olduğunu söyledi. Fikrinizi merak ediyoruz.
Öncelikle Yargıtay’ın bir yüksek mahkeme olduğunu kimse inkar edemez. Gelinen noktada ne yazık ki Anayasa Mahkemesi ardı ardına birçok hata yaptı. Bu bizi ciddi anlamda üzüyor. Şu an itibariyle Yargıtay’ın aldığı kararın asla geri atılması veya geri atılması mümkün değil. Anayasa Mahkemesi’nin kararına karşı Yargıtay şimdi “Siz yüksek mahkemeyseniz ben de yüksek mahkemeyim ve yüksek mahkeme olarak şimdi sizin hakkınızda yaptırım uygulanmasını talep ediyorum” dedi. Bu talebin gereklerini bekliyor ve bu talebin gereklerini yerine getirecek makamdan bu talebi talep ediyor. Eğer parlamento buysa parlamentodan istiyor. Şimdi Can Atalay’ı alın ve bir kenara koyun. Ne yazık ki daha önce de benzer olaylar yaşandı. Parlamentomuz da bu konularda yavaş hareket ediyor. Yani Meclis’te dokunulmazlıkların kaldırılması süreci geciktiği için birçok terörist kaçarak yurt dışına gitti. Bunlar bu kadar ciddiye alınmamalı. Çok hızlı kararlarla bu işlerin tamamlanması gerekiyor. Bu adımlar seri bir şekilde atılmadığında bir bakıyorsunuz biri Amerika’da, biri Almanya’da, biri Fransa’da ortaya çıkıyor. Ondan sonra oradan Türkiye’yi tehdit ediyorlar. Ülkem yurt dışına kaçan sapıkların tehdidiyle karşı karşıya kalmamalı ve olamaz. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay’ın bu konuyla ilgili attığı bu adımı küçümseyemez, küçümsememelidir. Buradaki partimden bazı arkadaşlar Yargıtay’ı eleştiriyor, Anayasa Mahkemesi’ni övüyorsa onlar da hata yapıyorlar. Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz anlayışıyla hareket etmemiz gerekiyor. Burada durup birine sevimli görünmenin bir anlamı yok. Son olarak şunu vurgulamak isterim ki, Anayasa yapma yetkisi Yüce Meclisimize aittir ve bu yetkiyi devredemez. Millet iradesiyle oluşturulan parlamentonun bu mutlak otoritesine kimse karşı çıkamaz.